31 Ocak 2008 Perşembe

2 şey

Yaşama Anlam Ve Boyut Katan İki Şeyin Önemi
İki şey "Kalitesiz İnsan" ın özelliğidir :
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer :
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
İki şey yanlış yapmanı engeller :
1 - Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2- Hak yememek
İki şey kişiyi gözden düşürür :
1- Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
İki şey insanı "Nitelikli İnsan" yapar :
1- İradeye Hakim Olmak
2- Uyumlu Olmak
İki şey "Ekstra Değer" katar :
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İki şey geri bırakır :
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
İki şey kaşif yapar :
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar :
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır :
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır :
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
İki şey milyonlarca insandan ayırır :
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve herşeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek
İki şey gelişmeyi engeller :
1- Aşırılık (mübağala, abartı, ifrat, tefrit)
2- Felakete odaklanmış olmak
İki şey çözüm getirir :
1- Tebessüm (gülümseme)
2- Sükut (susmak)

ada....ve sobeee...



Thomas Cook, bir araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu'nun bir yerinde; milyonlarca kuşun havada çığlıklarla daireler çizerek uçtuğunu görür. Kulakları sağır edecek kadar yüksek sesle çığlıklar atan kuşlardan yorulanlar, okyanusun dev dalgalarına atılarak intihar ederler. Bu olayı yıllar boyunca birçok balıkçı görür, birçok bilim adamı araştırır. Kuş bilimcileri yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı yönlerden gelerek okyanusta bu noktada birleştiklerini keşfederler; ancak intihar etmelerinin nedenini çözemezler. Yıllar süren araştırmalar sonucunda bu trajik olayın yaşandığı yerde bir ada olduğunu, kuşların göç yolu üzerinde bulunan bu adanın deprem sonucunda okyanusa gömüldüğünü bulurlar.İnsanların yokluğunu bile fark edemedikleri ada; kuşlar için göç yollarının vazgeçilmez durağıdır. Kuşlar, binlerce yıllık alışkanlıkla adanın yerini bilmektedirler ve yıpratıcı bir yolculuktan sonra aradıkları adayı bulamayınca yorgunluktan bitkin düşen bedenlerini çığlık çığlığa okyanusun sularına gömmektedirler?

Peki ya siz?

Sizin hiç bir adanız oldu mu?

Yaşamın uzun göç yollarında size bir yudum taze soluk verecek, yolunuza dinç devam etmenizi sağlayacak bir adanız var mı?

Bir gün yerinde bulamazsanız, ille de ulaşmak ve sığınmak için başınızın döndüğü ve dengenizi yitirinceye kadar kanat çırpacağınız bir ada yaratabildiniz mi kendinize?

Sınırsızca her şeyi paylaşabileceğiniz bir dost! Yola birlikte çıkacak kadar güvendiğiniz bir arkadaş, daima huzur ve mutluluk verecek biri, ulaşmak için yıllardır uğraş verdiğiniz bir amaç edinebildiniz mi?

Yılbaşında şöyle daha bir yakın bakın çevrenize?

Size gelen, sizin gittiğiniz, sizi bulan, sizin bulduğunuz kaç ada var çevrenizde?

Kaç tane durup nefeslendiğiniz ada yaratmışsınız kendinize?

CAN DÜNDAR

(Bir mailde geldi bu yazı bana...okuyunca kendimden bir şeyler buldum.Kuşların hikayesini daha önce okumuştum.Bazen bir yazarın benden önce hissettiklerimi düşünüp yazıya dökebilmesini kıskanıyorum bu da o yazılardan bir tanesi....)
Adaları yaratmak öyle güç ki...Bazen doğru olduğunu düşündüğünüz ama sizi o kuşlar gibi suyun dibine çeken,üzen adalar da yaratabiliyoruz.Biliyorum hayat her zaman gülümsemek üzerine kurulu değil...üst üste anlam veremediğim üzüntüler yaşayabilirim.Ama bir sınırı olmalı ...Sıklıkla kötü giden ya da öyle varsayılan ilişkilerin insana zarar verdiği de bir gerçek...Ne yaparsam yapayım tekrarlanan huzursuzlukları gözümün önünden geçirdiğim zaman iki tarafa da eğer zarar ve üzüntü getiriyorsa,birbirini ne kadar çok seversen sev dostlukların bitmesi taraftarıyım.En azından bir süre görüşmeyip tartmalı insan kendini...

Neyseki sığınacak birkaç Ada'm doğru limanlarda beni bekliyor!

sevgiyle kalın....

-----------------------------------------------------------------------------------------------


Biricik arkadaşlarım Fulya ve Özlem beni sobelemişler.Konumuz 'Çocuk kitapları'....


Bir yayınevinde çalıştığım sırada tanışma ve sohbet etme imkanı bulduğum.Kendisine birkaç imza günü organize ettiğim Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Çocuklarda adı altında topladığı serisinden bahsetmek istiyorum.

Kendisine de imzalattığım bu seriden kızım çok keyif aldı....

“Çocukseverliğim şiirseverliğime eşittir” diyen Dağlarca “Çocuklarda” dizisinde bugüne kadar 20’nin üzerinde kitap yayınladı.Dizinin ilk kitabı “Açıl Susam Açıl”, Üsküp’teki azınlıkların çocukları için 1967’de yazıldı ve aynı yıl Üsküp’te basıldı. Dağlarca’nın çocuk şiirleri yazması daha eskiye gidiyor. 1951’de Ankara’dayken “Çocuk ve Yuva” adlı dergiye çocuk şiirleri yazan Dağlarca’nın o şiirleri daha sonra “Açıl Susam Açıl” kitabına girdi. 1970’ten sonra yeniden çocuk şiirleri yazma isteği duyan ozanın yapıtları birbiri ardınca yayınlanmıştır.
Dağlarca’nın çocuklar için yazdığı kitaplar birer başyapıt olarak değerlendirilebilir. Çocuklar bu kitaplardan Türkçenin en güzelini, masalların en şiircesini öğrenir, büyük bir ozanın yaratıcı hayal gücü onlara düşünmenin ve hayal kurmanın en iyi örneklerini sunar. Okulumuz 1’deki, Okulumuz 2’deki Okulumuz 3’teki şiirleri çocuklara ilkokul öğrencilerine şiir’li bir yolculuk vaadediyor. Okulumuz 1, okula başlayan çocuğun ilk izlenimlerini, Okulumuz 2’deki şiirler küçük öğrencinin Mustafa Kemal sevgisini anlatıyor. Okulumuz 3’teki şiirler ise çocuklara anadilini sevdirirken, yeryüzünü ona yaklaştırıyor.....
Ben de ileri geri,hayatkazanbenkepçe,Yanya'dan Evenez'e bloglarını sobeliyorum.....


30 Ocak 2008 Çarşamba










Fotoğraflar beni eğlendirdi.Makyaj,ayakkabı küçük pembe şeyler her daim ilgimizi çekiyor.Kızım bile makyaj malzemeleri gördüğü zaman yüzüne sürmeden edemiyor.Onumakyaj malzemelerimden uzak tutmak ayrı bir başarı tabii...Kırdığı rujlarımın sayısını hatırlamıyorum bile...Artık pahalı malzemeler almıyorum onun sayesinde....



Bütün anneler gibi,ben de tatilde kızımı oyalayabilmek için büyük çaba sarfediyordum.Kayseri karlar altında kaldı.Yaklaşık bir metre kar var evimizin bahçesinde.Kayseri-Ankara karayolu bile kapanmış.Evden çıkmaya imkan yok.İnsanın soğukta çıkası da gelmiyor aslında.Kızım arkadaşlarım diye tutturmasa benim halimden şikayet ettiğim yok.Allahtan annem yanımızda da biraz onunla da vakit geçiriyoruz.Evde tek başına olmak ikimizin de sevdiği birşey değil...

24 Ocak 2008 Perşembe

Hayatın Özeti ve okullar tatil oluyor!

Bu fotoğraf ve başlığı çok hoşuma gitti...Fotoğrafın başlığı'Hayat'ın Özeti'.....

Yarın okullar tatil oluyor.Birinci sınıf annesi olarak bu karneyi kendime itaf ediyorum.Ben de kızımla beraber çok çalıştım ve tatili hak ettim.Sadece 1-2 saat daha uyuyup dinç olabilmek istiyorum.Kızımla ders harici vakit geçirebileceğim için de mutluyum.Öğretmenimizin verdiği tatil ödevimizi de çok beğendim.Kızımla artık günlük tutacağız.Yaşadıklarını yazıya dökebilmesi çok hoşuma gidecek.Kırtasiyeye gittim ve onunda beğeneceğini bildiğim bir günlük satın aldım.Eve gelince gerçekten hemen başlamak istedi.Onun ödev olarak algılamadığı bir görev oldu bize.....
Eski günlüklerimi hala saklıyorum.O ilk genç kızlık hayallerimi ve düşüncelerimi ara ara okumak bana yaşam enerjisi veriyor ve hala var olan hayallerimin bir adım gerisindeysem ona ulaşma çabaları içine giriyorum.Kızımın önünde koskoca bir yaşam var.Şimdilik hayalleri benim ona karşılayacağım cinsten olsa da ,yazdıklarını ilerde okuyunca gülümsemesine sebep olacağını biliyorum....
Tüm okullu çocuklarımıza ve annelerine iyi tatiller diliyorum.

21 Ocak 2008 Pazartesi

Kronobiyoloji

VÜCUDUMUZDA 24 SAATTE NELER OLUYOR?

İnsanoğlu 24 saatte tam 24 kez değişiyor. Ruh hali, vücut ısısı, tansiyon, kalp atışı, hormonlar sürekli uğraş halinde oluyor. Biyologlar, doktorlar ve farmakologlar bu olağanüstü duruma "Kronobiyoloji" adını veriyorlar.

İşte bedenin 24 saatlik faaliyet raporu.
06.00

Kortizon salgılamasıyla organizma uyanıyor. Bu uyanma vücut için kendini yavaşca kalkmaya hazırlama işareti. Metabolizma hareketleniyor, günün işleri için enerji ve protein hizmete hazır oluyor.

07.00

Vücut hâlâ zayıf. Spor yapmaktan kaçının. Kalbe ve dolaşıma gereksiz yüklenirsiniz. Spor yerine kahvaltı edin, sindirim bu saatte mükemmel çalışıyor.

08.00

Libidonun en yüksek olduğu saat. Fazla miktarda hormon salgılanıyor. Sigara tiryakileri için de durum aynı. Kahvaltı sigarası damarları her zamankinden daha fazla çok daraltıyor.

09.00

Vücudun dinç, kuvvetli olduğu saat. Herhangi bir hastalık için iğne olacaksanız bu en doğru zaman. İğnenin ateş ve şişme gibi yan etkileri ender olarak görülüyor, vücut röntgen ışınlarına karşı daha dirençli oluyor.

10.00

Organizmanın kendine gelme, 'ben burdayım' deme saati. Fazla enerjik, vücut en yükes ısı seviyesinde. Verimliliğimiz de öyle. 'Kısa süre belleği' iyi durumda.

Bir önemli ayrıntı: 10.00 ile 12.00 arası enfarktüs olaylarına sık rastlanıyor.



HAZIR CEVAPLIK SAAT

11.00

Vücudun tam formunda olduğu, verimli olmaya programlı bir saat. Kalp ve dolaşım o kadar zinde ki yapılan muayenelerde kalpteki bir bozukluk gözden kaçabilir. Hazır cevaplık tavan yapar, özellikle hesap işleri, matematik ödevleri rahat ve iyi bir şekilde, zorlanmadan çözülür.

12.00

Dinlenme saati. Dikkat azalıyor ve insanı uyku basıyor. Midedeki asit miktarı fazlalaşıp, beyindeki kan akımı azalıyor. Zira kan sindirim organlarını desteklemesi için mide tarafından kullanılıyor. Öğle uykusu uyuyabilen kişilerde istatistiklere göre enfarktüse %30 oranında az rastlanyor.

13.00

Vücut formdan düşüyor. Verimlilik gün ortalamasının %20 aşağısına iniyor. Bütün organlar en alt düzeyde çalışıyor, sadece safra öğle yemeğini hazmetme faaliyeti gösteriyor.

14.00

Bitkin oluruz. Çünkü tansiyon ve hormon düzeyi düşüyor. Diş doktorundan korkanlar için en uygun randevu saati. Çünkü bu saatte acı az hissediliyor. Lokal anestezi uzun süre devam ediyor (30 dk.).



HOŞ GELDİN ENERJİ

15.00

Enerji geri geliyor, bellek tam formunda. İkinci verimlilik dönemi başlıyor ama sabahkinden az. 16.00

Spor için en iyi saat. Tansiyon ve dolaşım çok iyi durumda.

17.00

Organların faaliyeti üst düzeye çıkıyor.Kuvvet artıyor, oksijen harcanıyor, böbrekler ve mesane çok çalışıyor. Tırnaklar ve saçın en çabuk uzadığı zaman. Midedeki asit miktarı fazlalaşıyor. 17.00'ye doğru mide kanaması geçirme riski artıyor.

18.00

Akşam yemeği için ideal saat. Pankreas bu saatte özellikle aktif.

19.00

Kan basıncı ve nabız tembelleşiyor. Bu nedenle kan basıncı düşüren ilaçlara dikkat, tehlikeli olabiliyorlar. antidepresanların tesiri de bu saatte daha fazla.

20.00

Karaciğerdeki yağ düzeyi düşüyor ve kirli kan kalbe her zamankinden daha fazla akıyor. Alerjisi olanlar ve astımlılar ilaçlarını bu saatte almalı. Etkisi hemen görülüyorr. Antibiyotikler de az dozda alınsa bile etkileri en üst düzeyde oluyor.



YEMEĞİ KESİYORUZ

21.00

Sindirim organlarının günlük görevi sona eriyor. Gelen herşey midede sabaha kadar hazmedilmeden kalıyor ve bu çok tehlikeli. Kalan yemekler bağırsak sahasındaki mukozaya hücum ediyor.

22.00

Vücudun polisi akyuvarlar aktif hale geliyor. Sigara içenler dikkat! Bu saatten sonra vücut nikotin gibi zehirleri çok zor atıyor. 23.00 Organizma gün boyunca aktif faaliyet gösteren stres hormonunun salgılamasını durduruyor. Sakinleşip, rahatlıyoruz.



TATLI RÜYALAR

24.00

Uyurken deri hücreleri durmadan çalışıyor, gündüz olduğundan daha sık bölünüyor. İlk rüya safhası, yarım saat içinde rüya görmeye başlıyoruz.

01.00

Verim en alt düzeyde. Bu saatte çalışanlar hata yapabiliyor, dikkat azalıyor, çünkü vücut kendini uyumaya programlıyor.

02.00

Araba kullananlar dikkat: görme zayıflıyor, tepkiler yavaşlıyor, kazalar bu saatte çok oluyor. 03.00

Bedenin de ruhun da en karanlık safhası. Melatonin hormonunun salgılanması tembel ve kararsız yapıyor. İntihar edenlerin sayısı fazlalaşıyor.

04.00

Stres hormonundan enerji kazanıyoruz. Enfarktüs krizleri saat 04.00 ile 06.00 arasında çok oluyor; çünkü kan basıncı oldukça yükselip, damarlar geriliyor. Doğum yapma olasılığının en yüksek saati.

05.00

Erkeklik hormonu salgılanması artıyor. Strese hormonu bizi faaliyete geçiriyor ve gündüz değerinin tam 6 katına çıkıyor. Vücudumuz harekete geçiyor kaybolan enerji yeniden geri geliyor. Gelsin, yeni bir gün başlıyor.

ahşap boyama örnekleri....

---------------------------------------------------------------------------
FAYDALI BİR LİNK....
http://www.ataturkculuk.net/2008AtaturkTakvimi.htm

Takvimde istediğiniz günü tıkladığınızda Atatürk ile ilgili o güne dair bilgilere ulaşıyorsunuz...

---------------------------------------------------------------------------





Yeni bir haftaya merhaba dedim....Uzun zamandır bloğumu güncelleyemedim.Annem bel fıtığı ameliyatı olduğu için 1 haftadır onunla ilgileniyordum.Ondan öncesi de ameliyat öncesi stresi...
Şimdi biraz toparlandı da rahatladım...
Bu arada kızımla ilk kez ayrı kaldık.Babaannesi ve halası ona çok iyi baktılar.Biraz şımarmış büyük ölçü beni özleiş halde evine döndü.Şimdi herkes çok mutlu.
Bugün size arkadaşım Betül'ün yaptığı ahşap boyama örneklerinden birkaçını yayınlıyorum.Gerçekten yüreğin vererek yapıyor çalışmalarını.Yapım aşamaları hakkında sorularınız olursa yazmaktan çekinmeyin....

10 Ocak 2008 Perşembe

kapılar........





Nedense fotoğraf makinemle ilginç kapıları çekmeye bayılırım.Bugün bir kaçını sizlerle paylaşacağım.Kapılar, ardında bambaşka mekanlar ve yaşamlar barındırır.Hiç ummadığınız bir kapının arkasında harikalar, ihtişamlı olan bir başkasının ardında çürümüşlüklerle karşılaşabiliriz.Bunu yaşamla örtüştürürsek yaptığımız her seçim yeni bir kapıyı aralamak değil midir? Kapıyı açmadan arkasında bizi bekleyen şeyin ne olduğunu bilemeyiz.Kötü olduğunu düşündüğümüz bir çok seçimimiz bizi şaşırtıp mutlu etmemiş midir?.



Yaşam ve gerçeği bir arada fotoğrafladığım bu kapıda gördüm.Kapıyı açmadan önce;Allahım nereye giriyorum? geri mi dönsem? diye düşünmüştüm.Tabii ki merakımı yenemeyerek gene girdim içeri ve birkaç adım ilerledikten sonra alttaki fotoğraflarda gördüğünüz mekana ulaştım....


Önyargılı olmamak gerektiğinin bir başka kanıtı....


Bir kapı daha.......


7 Ocak 2008 Pazartesi

ahşap boyama tepsi


Yeni bir haftaya merhaba...

Yeni yılın ilk haftasına başlarken eminim hepiniz koşuşturma içindesiniz benim gibi.Çocuklu arkadaşlarım haftasonlarını inanıyorum benim gibi yoğun yaşıyorlardır.Cumartesi sabahı kursa götür getir,hemen hemen her hafta bir arkadaşının doğum gününe götür getir,cumartesi akşamı eşinle bir etkinliğe katıl veya bir arkadaş toplantısına git derken eve nasıl geldiğimi bilemiyorum.

Hele hele böylesine 30 cm kar altındayken tüm bu programları nasıl gerçekleştirdim ben de bilmiyorum.Pazar günlerimiz ise klasik....Melis babanneden alınacak.Güzel bir aile kahvaltısı yapılacak.Kahvaltıdan sonra derslerin başına geçilecek.Akşama kadar tamamlanması sağlanacak.Akşam üstü de dışarda güzel bir yemek ve market alışverişi yapılacak, eve gelip güzel bir çay demledikten sonra Melis banyoya sokulacak ve yatırılacak ve son olarak çayımı yudumlarken bircik dizim Nip/tuck' ın başlaması beklenecek....

Sonra düşünüyorum; Bütün bu rutinleri seviyorum...Hayat akışımda herhangi akslik olursa huzursuz oluyorum.Kışın evimin dingin halini seviyorum.Pijamalarımı ve sabahlığımı giyip televizyon karşısına kurulduğum ya da kitap okumaya başladığım anlarda aldığım zevk erken orta yaş halleri gibi gözükse de beni mutlu ediyor.


siyah ve altın renginin asilliği bu tepside ortaya çıkmış.Kelebek motifli dekopajlar boncuk boya ve altın renkli boya ile tamamlanıp tepsi süslenir.Son olarak verniklenir....

3 Ocak 2008 Perşembe

hoşgeldin 2008

2008 in bu ilk günlerinde biricik kızım melis ve ben okulların sınav sebebiyle tatil olmasını fırsat bildik,evde mutlu mesut dinleniyoruz.Bayramdı yılbaşıydı derken kendimi yorgun hissediyorum.Bazen insanın evi kadar hiçbir yerde rahat etmediğini düşünürüm. Bu sadece bir gün sürer ve ertesi gün kendimi yeniden sokaklarda bulurum.
2008 den beklediklerim bir bir gerçekleşecek biliyorum...Piyongodan sadece amorti çıksa da umutsuzluğa kapılmak için daha çok erken!